Zincirler kırılsın, Ayasofya açılsın.
Ayasofya ibadete açılsın.
Ayasofya’yı açmak, yeni bir çağ açmaktır.
Evet, bunların hepsini biz söyledik, biz haykırdık, konuştuk, anlattık, yürüdük… Hatta bazen kendimizi Ayasofya’ya zincirlediğimiz günler oldu. Pişman mıyız? Elbette hayır.
Biz, yani “Ayasofya Gençliği” 1950’lerden beri Ayasofya’nın ibadete açılmasını neredeyse her alanda dile getirmeye çalıştık. Üstad Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Arif Nihat Asya, Said Nursi, Sezai Karakoç, Necmettin Erbakan, Nuri Pakdil… MTTB, Büyük Doğu, Diriliş, Millî Görüş, Alperenler, Ülkü Ocakları, İBDA Gençliği…
Ayasofya ibadete açılsın? Peki, nasıl, ne olarak açılsın?
Ayasofya elbette sadece ve sadece cami olarak ibadete açılmalıdır.
Bu özel sayımızda yaptığımız röportaj neticesinde Üstad Nuri Pakdil de bu konuda üzerine basa basa şunu demiştir: Ayasofya, bir gün mutlaka cami olacaktır. Ayasofya Câmi demeliyiz her zaman. Zaten Fâtih’in nasihati, Ayasofya’nın ebedi olarak câmi kalmasıdır.
Sizce üstadın burada cami ifadesini üzerine basa basa kullanması öyle basit, alelade bir şey midir? Bence burada büyük bir feraset vardır. Belki de son 25 yılda gördüklerinden bildiği bir şey vardır, kim bilir?
Şimdi konunun derinliklerine doğru inelim, kim ne diyor da biz böyle işkilleniyoruz ona bakalım. Biraz sert olacak, canlar yakacak ama olsun. Ayasofya için canlar feda.
***
Ahmet Akgündüz ve Ayasofya Çelişkisi
Bu zamana kadar Ayasofya ile ilgili en kapsamlı çalışmayı yapan, en çok arşiv tarayan, önümüze harikulade bir eser koyan kimler var? Başta Prof. Dr. Ahmet Akgündüz. 893 sayfalık, Osmanlı Araştırmaları Vakfı tarafından 2005 yılında yayımlanan büyük bir eser olaran Üç Devirde Bir Mabed Ayasofya’nın müelliflerinden.
Ahmet Akgündüz, Haziran 2012 döneminde çıkan Derin Tarih dergisinde “Ayasofya Neden Tekrar Cami Yapılmalıdır?” başlıklı bir yazı kaleme almış. Başlık çok güzel, niyeti bilemeyiz fakat yazıda Ayasofya’nın tekrar ibadete açılmasıyla ilgili ‘çözüm önerisi’ gerçekten hezeyan. Kelimesi kelimesine aktarıyorum:
Bana kalırsa en güzel çözüm, Avrupalı bir siyasetçinin dilinden gelen çözümdür: “Bence ana mekân cami olarak ibadete açılmalı; galeriler ise Hıristiyan alemi ve bütün dünyaya açık kalmalı. Böylece her iki din mensupları Ayasofya’yı sever.” Eğer bu manada hareket edilirse, bazı Hıristiyan hükümetler memnun kalacaklar, Türk Milleti de Fatih’in bedduasından kurtulmuş olacaktır. Ayasofya Müslümanların ibadetine açılmalı, tartışma ve hüzün konusu olmaktan kurtarılmalıdır.
Yukarıdaki paragraf yanda da görüldüğü üzere 2012 yılında neşredilmiştir. İsterseniz gelin bu sözlerin madde madde çözümlemesini yapalım;
- “Ayasofya neden tekrar cami yapılmalıdır?” gayet yerinde ve güzeldir. Bu gereklilik okurlara çok açık ve sarih olarak anlatılmalıdır ki açıklanmıştır da. Bu yönüyle hiçbir sorun teşkil etmemektedir.
- ‘Çözüm’ önerisi kısmında nedense ilk maddeye binaen saymış oldukları gerekliliklerin aksine, Avrupalı bir siyasetçinin ağzıyla işi ele almaktadır. Oysa Ayasofya’nın açılma nedenlerinden biri, belki de birincisi bu toprakların İslâm toprağı olduğunu göstermektir. Senin Avrupalı siyasetçin buna razı olacak mı sanırsın? Fakat işin içinde bir oyun var. Çözüm dediği şey aslında büyük bir düğümün ilk adımıdır. 83 yıl önceki müzeye dönüştürme planının ilk adımıdır. Önce müze, sonra belki de “cami-kilise”. Sayın Akgündüz kendince(?) sunduğu çözümü bitirirken Müslümanlara yeniden göz kırpmayı da ihmal etmiyor: Ayasofya Müslümanların ibadetine açılmalı, tartışma ve hüzün konusu olmaktan kurtarılmalıdır.
- Bu tarz önemli meseleleri değerlendirirken yakın tarihteki durumu görmezden gelmek olmaz. Bu derginin ve bu sözlerin neşrediliş tarihi neydi? Haziran 2012. Yani ülkede FETÖ’nün cirit attığı yıllar. FETÖ’nün dünyadaki en büyük ideali herkesin bildiği gibi Medeniyetler İttifakı, Dinlerarası Diyalog gibi zırvalardır. Peki, bunun konumuzla ne ilgisi var? İşte size bir soru: Yoksa Ayasofya Dinlerarası Diyalog Merkezi mi olacaktı? Cevabı yazının ilerleyen yerlerinde hep birlikte elimizle koymuş gibi bulacağız.
Araştırmalarımıza devam edelim, bakalım başka kim ne demiş Ayasofya’nın ibadete açılması hakkında?
Mustafa Armağan ve Ortaya Karışık Ayasofya Çözümü
Ayasofya ile ilgili en çok çalışanlardan muhtemelen ikincisi de Mustafa Armağan’dır. Mustafa Armağan bu konuda genel yayın yönetmeni olduğu Derin Tarih Dergisi’nde iki defa Ayasofya’yı kapağına taşıyarak gerçekten çok önemli bir iş yapmıştır.
- Derin Tarih dergisi 3. Sayı: Ayasofya’yı Rehinden Kim Kurtaracak?
- Derin Tarih dergisi 21. Sayı: Ayasofya Kararnamesi Sahtedir
Ayrıca daha geçtiğimiz günlerde piyasaya çıkan kitabı Ayasofya Entrikaları ile Ayasofya’nın kalıcı gündemi için önemli bir emek vermiştir.
Mustafa Armağan dergisinin bu iki sayısında da hem editör yazısında hem de kapak dosyasıyla ilgili yazılarda yaklaşık aynı şeylerden bahsetmiştir. Ayasofya’nın açılmasıyla ilgili gayet etkileyici ve önemli şeyler sunmuştur. Özellikle kararnamenin sahteliği ve nasıl sahte olarak işletildiği noktasındaki tespitleri harikuladedir.
Derin Tarih dergisinin 3. Sayısında Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun’la yaptığı röportajda çok önemli sorular yöneltmiştir. Özellikle ‘Haçlıların ne istediklerine dair ipuçları’ almaya çalışmışlardır.
Yine Derin Tarih dergisinin 21. Sayısında Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılmasıyla ilgili teklif veren MHP Grupbaşkanvekili ve Türk Tarih Kurumu eski başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’yla çok güzel bir söyleşi gerçekleştirmiştir. Burada da Sayın Halaçoğlu’na ‘sahte kararnamenin arkasındaki gizli güçler’le ilgili detaylar almaya çalışmışsa da cevabı alamamıştır.
Lafı dolandırmadan Mustafa Armağan’ın dergisinin 3. sayısında ve Ayasofya Entrikaları kitabındaki çözüme getirmek istiyorum. Bakalım çözümü beğenecek misiniz? İşte Mustafa Armağan’ın ‘çözüm teklifim’ dediği:
Benim naçizane çözüm teklifim şöyledir:
Ayasofya’nın üst kat galerilerinin caminin harimiyle, ibadethane kısmıyla doğrudan bir alakası yoktur. Caminin ana mekânına girmeden, namaz kılarken dahi turistler geçerek kimseyi rahatsız etmeden üst katlara çıkar ve ziyaretlerini pekâlâ gerçekleştirebilirler. Yani üst kat cami yapılmayabilir, ziyaret mekânı olur, aşağısı da Müslümanlara fazlasıyla yeter. Binanın giriş-çıkışı buna gayet müsaittir.
Öte yandan, çok mecbur kalınan yerlerde yapılacak stor perde, namaz kılınacağı zaman aşağı çekilir, suretlerin üzeri kapatılır, namaz bitince tekrar açılır. Veya siyah ışıkla namaz vakitlerinde resimler karartılır, cemaatle namaz kılındıktan sonra yeniden açılır. Böylece mesele suhuletle hallolunabilir. Gördüğünüz gibi, hiçbir şekilde Ayasofya’nın turistlerin ziyaretine kapanması diye bir şey bahis mevzuu değildir.
Yukarıdaki paragraf henüz yeni neşredilmiştir. İsterseniz gelin bu sözlerin madde madde çözümlemesini yapalım;
- Mustafa Armağan’ın yıllardır verdiği mücadele için diyecek hiçbir sözümüz olamaz. Allah yaptıklarının karşılığını iki cihanda da versin. Bizim işimiz niyet okumak değil, yanlış olabilecek şeylere karşı naçizane “hocam şurada bir hata olabilir” demektir.
- Mustafa Armağan hoca Ayasofya’nın müzeye dönüştürülmesi sırasında gerçekleşen olaylarla derinden ilgilenmekte, büyük sırlara vâkıf görünmektedir. Gerek Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun’a(döneminde) yönelttiği sorular, gerekse MHP Grup başkanvekili(döneminde) ve TTK eski başkanı Prof. Dr. Yusuf Halaçoğlu’na yönelttikleri küçümsenecek şeyler değildir. Bir okur olarak bu ‘sırları’ bir an önce okumak en büyük temennimizdir.
- Hocanın ‘Çözüm teklifim’ dediği şey biraz ortaya karışık sanki. Ayasofya’nın üst galerilerinin müze kalması da ne demek? Ayasofya’nın tamamı cami olunca zaten biz ziyaretçilere kapatmayacağız ki. Bugün nasıl yerli ve yabancı turistler Sultanahmet’i, Süleymaniye’yi, Fatih Camii’ni geziyorlarsa Ayasofya CAMİİ’ni de öyle gezebileceklerdir. Bol bol fotoğraf da çekerler, hiç sorun değil. Sadece üst galerileri gezebilirsiniz demek bizim Müslümanlığımıza yakışır mı, olur mu öyle şey yahu? Biz isteriz ki Ayasofya Camii olsun, içinde Müslümanlar cümle cemi olsun, ziyaret etmek isteyenlere de bir gül şerbetimiz ikramımız olsun. Olmaz mı?
- Peki, bu ortaya karışık “Ayasofya Müze-Cami” teklifi bizi nereye götürür? Hayırlı bir yere götürmeyeceği açık. Bugün Trabzon Ayasofya Camii’nde de bu tarz garip bir durum var. Bu tarz şeylere gerek yok. Siz bugün Müze-Cami yapalım dersiniz, yarın biri de kalkar “Kilise-Cami” yapalım der. Sanki böyle teklifler olmadı mı, hatta bu tarz projeler yapılmadı mı dersiniz? Bakın FETÖ’nün henüz ortaya çıkmadığı, o yıllarda adının ‘Fethullah Gülen Cemaati’ olarak bilindiği dönemde temel atma törenini iki bakanın yaptığı bir projesi vardı “Cemevi-Cami”. 2013’lü yıllardı. Allah’tan Müslüman halkın büyük tepkisi oldu, sonunda ‘cemaatin’ gerçek yüzünü bu millet ve hükümet gördü de yanlıştan dönüldü.
Araştırmalarımıza devam edelim;
Derin Tarih dergisi Haziran 2012 tarihli sayısında gerçekten önemli bir soruşturma yapmış. Bize ‘işkillenmemiz’ ile ilgili önemli ipuçları veriyor.
Dönemin Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun’a Kim, Ne Telkin Etti?
İşte bunlardan biri daha, dönemin Ayasofya Müzesi Başkanı Haluk Dursun, Mustafa Armağan’ın “Hem müze, hem de cami olma durumu var mı?” diye soruyor. El-cevap:
Ben bir adım ötesini söylüyorum. Şöyle bir tez de var: Kadir Gecesi’nde Müslümanlar için, Chrristmas’ta Hıristiyanlar için açılabilir. Müze hüviyetine herhangi bir zarar gelmez. Müze olarak devam eder. Birer gece seçilir, o gün dediğim şekilde hem İsa, hem de Musa özelliği vurgulanır deniliyor. Kendi görüşüm bu değil, bu görüşün müzakere edilmesi lazım diye söylüyorum. Veyahut hazırlık yapılmasını öneriyorum. Böyle bir telkinin bana çok yapıldığını size ifade etmeliyim. Bunun da üzerinde muhakeme, muhasebe etmek gerekebilir. Hani hocalar soruları önceden verir ya, ben de soruyu önceden veriyorum. Gündeme oturabilir ve bir tartışma açılabilir.
Bu sözleri de madde madde incelemek istiyorum:
- Bir gece Müslümanlara, bir gün Hıristiyanlara açılması noktasında Sayın Haluk Dursun’a kim telkinlerde bulundu? Yoksa Ayasofya’yı ziyaret eden ABD Başkanı Obama mı? Yahut Papa Ratzinger mi? Bu isimlerin dinlerarası diyalogla ilgili ne tür çalışmaları var? FETÖ ile bağları nelerdir? Sorular sorular. Sorsak olmuyor, sormasak olmaz.
- Sayın Haluk Dursun söyleşiden anladığımız kadarıyla samimi bir şekilde ‘resmi görevleri’ olmadan, kişisel görüşü itibariyle Ayasofya’nın sadece cami olmasından yana olduğunu söyleyebiliriz. Fakat birinci maddedeki sorularımızı bir vatandaş olarak kendisinden rica etmekteyim. Bu söyledikleri bu memleketin doğrudan bağımsızlığıyla ilgilidir.
- Hoca size soruları önceden veriyorum derken, “bakın müze oldu, devamında da ‘kilise-cami’ yapmak isteyebilirler, bu konuda ben şimdiden sizleri uyarıyorum” mu demek istiyor? Buradan ötesini siz kıymetli okurlara, Ayasofya’nın şuurlu gençliğine bırakmak gerekiyor.
- Önemli not: Prof. Dr. Haluk Dursun bu röportajdan sonra Topkapı Müzesi Başkanlığı’na getiriliyor. Hâlen Kültür ve Turizm Bakanlığı Müsteşarı olarak görev yapmaktadır.
Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’den Çok Önemli Sözler
Aynı dergide aynı sayıda Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’in de Ayasofya hakkındaki görüşleri alınmış. Sayın Adnan Ertem’in görüşleri takdire şayan, kalbimize ferahlık veren sözlerden oluşuyor:
Ayasofya bize göre camidir ve cami olarak da kalması gerekiyor. İstanbul’u fetheden Fatih Sultan Mehmet Han Ayasofya’yı cami olarak vakfetmiş ve bu kimliğin korunması için müstakil bir vakfiye yazdırmıştır. Vakıfların korunması sorumluluğu da bize verildiğine göre bizim başka türlü düşünmemize, “Ayasofya müzedir” dememize imkân bulunmamaktadır. Ayrıca Ayasofya Camii’nin, halen ‘Ebulfeth Fatih Sultan Mehmet Vakfı’ üzerine tapulu olduğunu unutmayalım.
- Sayın Adnan Ertem meseleyi eğip bükmeden noktayı koyuyor: Ayasofya camidir ve cami olarak da kalması gerekiyor
- Net ve sarih bir ifade: “Ayasofya müzedir” dememize imkân bulunmamaktadır.
- Sayın Adnan Ertem bağlı bulunduğu resmi makamlara rağmen görüşünü açıkça ifade etmektedir. Çünkü meselenin özüne vâkıftır. Adnan Bey’in öğrenim geçmişine baktığımızda karşımıza şu çıkmaktadır: 1983 yılında kazandığı İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi bölümünden 1987 yılında mezun oldu. Aynı yıl, İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi Ana Bilim dalında yüksek lisansa başladı. 1990 yılında “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Vakıflarla İlgili Uygulamalar” adlı tezle yüksek lisansını tamamladı. 1990 yılında bu kez İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Yapı Sosyal Değişme Bilim Dalında doktoraya başladı. 1997 yılında ise “Osmanlı’da ve Cumhuriyet Döneminde Sosyal Bütünleşme Açısından Vakıflar” konulu tezle doktorasını tamamladı. Akademik çalışmalarını tamamen vakıflar üzerine yürüttü. Bilhassa vakıf mevzuatında yapılması gereken düzenlemeler ve cemaat (azınlık) vakıfları konularında ihtisası ve çalışmaları bulunmaktadır.
Görüldüğü gibi bilgi ve bilinç, bizi en doğru noktaya götürmektedir. Ayasofya sadece ve sadece camidir, cami olarak tekrar ibadete açılmalıdır.
Derin Tarih dergisinin Haziran 2012 tarihli sayısından devam edelim. Kısa kısa görüşlerin alındığı bölümden birkaçını aktaralım:
Prof. Dr. Mim Kemâl Öke: Tabii ki cami olmalı. Fakat başka kültürlerden ziyaretçilerin; turistlerin, Müslüman olmayanların bu yapıyı görmesi engellenmemeli.
Etyen Mahçupyan: Bence 4 ay müze, 4 ay cami, 4 ay kilise olarak kullanılsın.
Mehmet Fırıncı: Sadece Ayasofya değil, Edirnekapı’daki Kariye Camii de müzeye çevrildi. Kariye Camii’nde bir kez namaz kılmak nasip oldu bana. Bence bu tarihî camilerin ikisinin de ibadete açılması gerekiyor. Üstad hazretleri de Menderes’ten Ayasofya’nın cami yapılmasını ısrarla istemiş. “Ayasofya’yı beş yüz sene devam eden kudsî vaziyetine çevirmek serbestisini dindar demokratlar ilan etmeli ve bu yaraya bir nevi merhem vurmalıdırlar” demişti.
Diğer görüşleri de dergiyi temin edip okumanızı tavsiye ederim.
Artık yazımızın asıl bölümüne geçebiliriz. Buna kısaca altın vuruş diyebiliriz.
FETÖ’cüler ve Ayasofya Üzerine Sinsi Planları
Başta FETÖ elebaşı Fetullah Gülen olmak üzere, FETÖ’nün basın ayağı Zaman gazetesi “Ayasofya’nın ibadete açılması” için çok gayret ettiler(!). Hatta FETÖ lideri 1990 yılında Yeni Ümit dergisinde Ayasofya’nın ibadete açılmasıyla ilgili bir yazı kaleme almış. Bu yazının 2014 yılında örgütün sosyal medya ayağıyla tekrar gündeme getirilmişti.
Ayrıca Zaman gazetesinin kallavi yazarlarından, ‘muhafazakâr camia’nın zamanında hürmetle andığı ilahiyatçı Ali Bulaç, Hürriyet gazetesinden Yenal Bilgici’ye verdiği röportajda şunları söylüyor: Ayasofya camiye çevrilecekse, bu tek başına değil, bir paket içinde değerlendirilmeli. Bununla beraber Ruhban Okulu yeniden açılmalı.
Röportajda Ali Bulaç’ı zora sokan “Ayasofya tartışması sürerken Ahmet Hakan, size bir çağrı yaptı ve daha önce “Ayasofya kilise olarak yeninde açılsın” dediğinizi ve bu görüşünüzü tekrar dillendirip dillendiremeyeceğinizi sordu. Ne diyorsunuz?” bu soruya bakın ne cevap veriyor:
Hakan’ın hafızası onu yanıltıyor olabilir. Bir televizyon programında konuşmuştuk ama “Ayasofya yeniden kilise olsun” demedim. Şöyle söyleyeyim: Ortada Fatih’in vakfiyesi var, müzeye çevrilmemesi gerekirdi. Ama madem şu an fiili durum var; o halde onun üzerinden değerlendirmek daha isabetli olur. Müze olarak kalabilir. Ama camiye dönüştürülürse bir bölümü kilise olarak da hizmet verebilir. Ben Doğu ile Batı medeniyetlerinin buluşmasına ve barışına hizmet etmesi amacıyla iki taraftaki iki ayrı sembolün bir projede değerlendirilmesini önermiştim. İspanya’daki Kurtuba Camii’nden Müslümanlar, Ayasofya’dan Hıristiyanlar istifade edebilirse bu, iki tarafa da yarar sağlar.
Bu röportajı Hürriyet gazetesi, Odatv, t24, birgün gibi haber siteleri şu başlıkla vermişti: ‘Ayasofya, cemaatle hükümet arasında zeytin dalı’
FETÖ’cülere en güzel cevabı gazeteci-yazar Erem Şentürk vermişti: “Niyetleri halis olsa ‘Ayasofya açılsın’ demek yerine, ‘Ayasofya cami olsun’ derlerdi.”
Velhasılıkelam
Ayasofya’yı cami olarak vakfeden Ebulfeth Fatih Sultan Mehmet Han başta olmak üzere,
Ayasofya’nın bugün bile dimdik ayakta kalmasına vesile olan büyük Osmanlı mimarisinin baştacı Mimar Sinan,
Fatih’in medrese ve minaresiyle başlattığı değişimin üzerine giden I. Mahmud, Abdulmecid, II. Selim ve 1894 büyük depreminin hasarını çok dikkatli bir şekilde düzeltmek ve Ayasofya’yı kurtarmak için büyük emek veren II. Abdülhamid Han,
Ayasofya’nın işgal edilme tehlikesi karşısında “Benim hayatımı boş verin, eğer işgalciler İstanbul’un fetih sembolü olan Ayasofya’ya çan takmaya gelirlerse; benden emir beklemeden ateş açın ve son nefesinize kadar Ayasofya Camii için savaşın” diyen Sultan Vahdettin,
İstanbul’un işgali sırasında Fransız taburunun Ayasofya’yı ablukaya almış olması neticesinde, “Evet, ben de bir askerim. Bir asker olduğum için sizi, ben sağ olduğum sürece bu kapıdan geçirmeyeceğim. Ben aynı zamanda Türk’üm ve Müslümanım ve burası da benim mukaddes mabedimdir. En büyük amirim olan vicdanımdan aldığım emirle sizi buraya sokmayacağım. Şayet cebren girmeye teşebbüs edecek olursanız, işte size ilk cevap verecek olan makinalılar. Yalnız bu kadar değil; eğer bunlar maksadı temin etmezse camiinin dört köşesine kâfi miktarda tahrip kalıbı yerleştirdim. Her şeye rağmen teşebbüsünüzde ısrar ederseniz bu koca mabed bu taburun üzerine çökecektir ve siz bu mabede giremeyeceksiniz…” diyen Binbaşı Tevfik Bey,
Büyük Doğu’nun kurucu lideri Necip Fazıl, Arif Nihat Asya, Osman Yüksel Serdengeçti, Necmettin Erbakan, Said Nursi, Sezai Karakoç, Muhsin Yazıcıoğlu, Salih Mirzabeyoğlu, Hilmi Tunahan, Raşid Erol, Ziyad Ebuzziya, Fahir Armaoğlu ve daha burada sayamadığımız birçok ismin bize emanetidir Ayasofya Camii.
Bu yüzden Ayasofya’nın tekrar cami olarak ibadete açılmasıyla ilgili şu maddeleri sıralamak istiyorum:
- Ayasofya sadece ve sadece cami olarak ibadete açılmalıdır.
- Müslüman topraklarındaki ihtiyaç durumu olan(Hıristiyan nüfus) diğer kiliseler kilise olarak işlev görebilir ki son dönemde hükümetimiz Van Akdamar Kilisesi’ni hizmete açmıştır. Bundan son derece mesuduz, fakat artık Ayasofya’da cami olarak ibadete açılmalıdır. Vaktidir gün doğumunun.
- Ayasofya’nın “müze+cami”, “kilise+cami”, “kilise+cami+müze” formatındaki tüm açılımlarına karşıyız. Bu bir çözüm değil, İslâmî değerlerimizin çözülümü olacaktır. Büyük bir düğümün başlangıcı olabilir. Dünya üzerinde böyle bir form yoktur, zaten olmaması da daha makul ve mantıklıdır.
- Üçüncü maddede zikrettiğim formatta bir şeyi Fatih Sultan Mehmet ve Osmanlı Devleti istese yapamaz mıydı? Fethi yapan, vakfı kuran, vakfeden Fatih Sultan Mehmet Han adına bugün bu tarz kendince(?) çözümler sunmak bilerek yapılıyorsa saygısızlık, bilmeden yapılıyorsa gafilliktir.
- Ayasofya’nın sadece ve sadece cami olarak ibadete açılması hâlinde zaten herkese açık olacaktır. Bugün Sultanahmet’i gezip, adına “Blue Mosque” bile diyebilen turistler, gelsinler Ayasofya Camii’ni de gezsinler. Başımızın üstünde yerleri var. İnşallah Ayasofya Camii’ndeki küplerden onlara ikram edeceğimiz gül şerbetlerimiz var.
- Türkiye’deki bazı kardeşlerimiz Ayasofya cami olarak ibadete açılırsa, Avrupa’daki, Amerika’daki camilerin kapatılacağından endişe duyuyorlar. Ayasofya müzeye dönüştürüldükten sonra Balkanlardaki kaç camimizin bar, ahır, otel gibi gayri ahlaki vaziyete dönüştürüldüğünü araştırsınlar. Bugün Ayasofya müze iken Almanya’da, Hollanda’da ve bilumum Avrupa’da camilerimizin kapılarına çizilen gamalı haçları araştırsın. Peki, bunu nasıl ve neden yapıyorlar? El cevap: Kendi topraklarındaki Ayasofya Camii’ne sahip çıkamayan biz Türklerden korkmuyorlar. Ayasofya’yı cami olarak ibadete açmış, boğazlarından geçen her gemiyi denetlemiş ve geçiş ücreti almış, topraklarında yabancı güçlerin silahlı kuvvetlerini barındırmayacak Türklerden korkuyorlar. Hele bir bunları yapalım, bakalım o zaman kapatabiliyorlar mı?
- Ayrıca bugün Kurtuba’nın kiliseye dönüştürülmesi durumu var. Bundan rahatsız olmuyor musunuz, bakın siz de Ayasofya’yı cami yaparsanız Hıristiyanları rahatsız edeceksiniz diyorlar. Sureti haktan gibi görünün bu söz, aslında gafletin delaleti. El cevap: Elbette rahatsız oluyorum, fakat sadece Kurtuba için değil, Endülüs gibi, medeniyetimizin en büyük simgelerinden olan bir devleti kaybettiğimiz, tekrar fethedip inşaa edemediğimiz için üzülüyorum. Yoksa Kurtuba’yı kilise yapmışlar, haklarıdır. Elbette yapacaklar. Fakat biz de Ayasofya’yı cami yapmalıyız.
- Ayasofya’nın tekrar cami olarak ibadete açılması, Türkiye’nin, Ortadoğu’nun ve dünyanın yeniden huzura kavuşmasına hizmet edebilir. Bu huzurdan kimseyi mahrum etmemek gerekir.
Eksik ve hatalı söz söylemekten Allah’a sığınırım. Allah bu yazıyla beni elbette imtihan edecektir. İmtihanını geçen, Kitabı sağ elinden alan kullardan olmak duasıyla. Yazıyı okuyan, bu Ayasofya’nın cami olarak ibadete açılması için gayret eden tüm kardeşlerimden dua beklerim.
(Ayasofya Dergisi, 18. Sayı, Haziran-Temmuz 2017, Sayfa 138)