Bizansın Türkoğluna kaçan nazlı gelini.. Ümit dolu sabahlarda selâm sana.

          Asırlarca hakkın ve hakikatin sesini arayan, sahibini bekleyen güzel mabet selâm sana.

          Mahzun gözlerinden keder yaşlarını sil, küskün bakışını Ankara’ya çevir. Başkent Ankara’dan selâm sana.

          Ayasofya..

          Bâtıl bir dinin uyuşturucu ilâhileri ve çan sesleri arasında kaç yıl bekledin? Çağlardan, derelerden selâm sana.

          Anadolu güzelleri gibi yaşmak bağlamak, uzun saçlarını örmek, kendini tevhid ordusunun yiğit Mehmedine vermek için ne kadar çile çektin. Çile çekenlerden selâm sana.

          Ayasofya..

          Her seher Anadolu bağında öten bülbüller milli hasreti dile getiriyor sanki. Sen Müslüman-Türk Milletinin gülü oldun. Güllerden selâm sana.

          Taşlar insana küser mi? Ayasofya’nın taşı toprağı, kendini vatanda garip bırakan, Sultanahmetlere, Süleymaniyelere imrendiren ilgisizliğe küskün. Seninle barışık olanlardan selâm sana.

          Donmuş mermerlerde vicdanların sesi mi boğuluyor? Sesi kısılan vicdanlardan selâm sana.

          Ayasofya! Güzel Ayasofya..

          Milletin hasreti, ideallerin zaferi, Fatih Sultan Mehmet Han’ın nefes nefes esen hâtırası selâm sana.

          – (Mehmet de bu uğurda ölmeye gelir. Dayan Ulubatlım!) diye atını İstanbul üstüne süren (emir) den, emire şeref veren müjdecilerden selâm sana..

          Malazgirtte beyaz kefenler giyen ordunun üstünde bir ruh gibi dalgalanan, Dorileon’da Kılıç Arslanın ordusuna şevk veren, Ulubatlı Hasan’ın elinde fetih mührü halinde surlara çakılan hilâlli sancaktan dalga dalga selâm sana.

          Ümidini kuvvetli hükûmetlerde arayan, iradesini kuvvetli ellerde yumruklaştıran, fikrinin Hakka ve Halka inanan devlet adamlarında gerçekleştiğini görmek isteyen Ayasofyanın MÜSLÜMAN-TÜRK CAMİİ olarak millete hediyesini haykıran Türk Milletinden kucak dolusu, gönül dolusu selâm sana.

İslâm’ın İlk Emri Oku, 5. Cilt 53. Sayı, Ocak 1966, Sayfa 5