Kara Küfür taassubunun ültimatomu ve verilecek cevap;

          Ayasofya camiinin camilikten çıkarılması gelişigüzel bir hâdise değildir. Halk Partisinin diktatörlük devrinde Bulgaristan da “Bizans âsarını ihya” hakkında bir kongre toplanmıştı. Bu kongreye hıristiyan dünyasının her tarafından murahhaslar, misyonerler gelmişti. Türkiyeden de Halk Partisi tarafından adı Türk bir Milletvekili gönderilmişti.[i] Orada verilen kararlardan biri de Ayasofya’nın camilikten çıkarılıp müze yapılması ve Bizans resimlerinin, putlarının meydana çıkarılması idi.[ii]

          Nitekim öyle yapıldı. Bizans camiler kokmuş deri deposu, yahud dans solunu yapılırken, bazıları da Ermenilere, Yahudilere kiraya verilirken, bazı minareler bir gece içinde yerle yeksan edilirken Ayasofya minarelerinde de ezan sesleri susturuldu. Cami duvarlarındaki Allah, Muhammed ve ashabı kiram yazılı levhalar indirildi. Bizans resimleri, putları meydana çıkarıldı. Secdegâhlara heykeller dolduruldu. Müslümanların orada namaz kılmaları menedildi. Dünyanın hiçbir yerinde hiçbir nazîri olmıyan bu muazzam ve nefis levhalar cami dışına atılmak istendi. Fakat kapıdan çıkmadığı için parçalanarak çıkarılmağa karar verildi. Bu kadar canavarlığa cesaret edilemeyince cami içinde bir kenara atıldı.

          Vakta ki İslâm mâbedlerine bu zulmü reva gören Halk Partisinin bir çeyrek asırlık istibdad ve küfür kalesi sernigûn oldu; bu hıristiyanlaştırma teşebbüsü de akamete uğradı. Yıkılan, gasbedilen bütün hürriyetler arasında din ve vicdan hürriyetinin boğazındaki zincirler de sökülmeğe başlayınca Türk milletinin kanı pahasına fethettiği ve beş asır ezan ve tekbirlerle doldurduğu bu İslâm mâbedinde tekrar ezan seslerinin yükselmesi için milli bir teşebbüs vukua geldi. Fakat kara küfür taassubunun kızıl maskeli yerli misyoner gazetecileri derhal vaveylâya başladılar. Böyle bir talep ve temennide bulunanların “kafalarının ezilmesini” isteyecek kadar cür’et ve küstahlık gösterdiler.

          Diğer taraftan Ayasofyanın ezan sesleri susan minareleri hakkında bir şiir yazan hamiyetli milliyetçi gençler de savcılık tarafından takibata maruz kaldı.

          Bu ahvalden cür’et alan bir takım Rum palikaryaları gazetelere mektublar göndererek Ayasofyanın kiliseye tahvilini istediler. Bizim kara ve kızıl küfür taassubu misyoner gazeteciler bu hususta Patrik Athenagoras ile mülâkatlar yaptılar. Ayasofyanın camilikten çıkarılıp müze yapılması “ayrıcı değil, birleştirici iyi bir hareket” olduğunu ona söylettiler ve neşrettiler.

          Öte taraftan Efeste mevhum bir Meryem ananın kabri icad olunarak orada bir hıristiyan karargâhı kurmak üzere Papa tarafından milyonlar tahsis edildi. Bizim sözde lâik matbuat idaresi de gazetecilerden ve resmi zevattan mürekkeb büyük bir heyetle Efese gidip orada merasimi mahsusa ile resmiküşadını yaptı. Birçok Müslüman mâbedleri harabe halinde iken, Efesin ve Efese giden yolların tamirine on binlerce liralar tahsis olundu. Ve sarfedildi.

          Çok geçmeden Patrik Athenagoras metrerolidlerden, papazlardan mürekkep bir heyetle ve kemali tantana ile Ankara’ya gitti. Merasimi mahsusa ile karşılandı. Büyük bir devlet sefiri gibi izzet ve ikram gördü. O kadar ki sağına Diyanet Reisini, soluna da Cumhurbaşkanını alarak resimler çektirildi. Athenagroas siyasi beyanatlarda bulundu. Kendi görüşü ile hükümet görüşü arasında mutabakat bulunduğunu beyan edecek kadar yüksek konuştu. Ondan sonra Başbakan İstanbul’a gelerek Patrikhaneyi ziyaret etti. Karşılıklı nutuklar söylendi. “Asırlardan beri Patrikhanenin beklemiş olduğu mesut günün geldiğini” Patrik cenabları bütün cihana ilan etti.

          Bunu müteakib Yunan Kralı ve Kraliçesi Türkiyeyi ziyaret etti. Onlar da büyük merasimle karşılandı, muazzam tezahürat gösterildi. Kral ve Kraliçe ve maiyeti erkânı Ayasofyayı, Patrikhaneyi ve kiliseyi ziyaret ettiler. Göğüsleri haçlı, belleri zünnarlı Patrikhane paspaslarının kara şapkalı ve kara cübbeli resimleri, türlü türlü pozlarda, bütün gazetelerimiz tarafından büyük bir sempati ile neşredildi.

          Kral ve Kraliçe Atinaya avdet eder etmez Kıbrısın Yunanistana ilhakı hakkında muazzam bir miting yapıldı. Sabah erkenden bütün kiliseler tarafından çanlar çalınarak halk harekete davet olundu. Bütün mağazalar, dükkânlar kapandı. Papazlar şiddetli nutuklarla Kıbrısın ilhakını istediler. Buna karşı yine bizim kara küfür taassubu misyoner gazeteciler âdet yerini bulsun diye birkaç kelime ile gûya bu hareketi tenkid ettiler, amma hakikatte milli heyecanı uyuşturmağa çalıştılar. En ufak İslâmî bir harekette velveleler koparan bu gazeteler papazların bu hurucunu çok soğukkanlılıkla karşıladılar.

*    *

          İste bir zincirin yekdiğerine, merbut halkaları gibi birbirine bağlı bu hâdiselerin tevalisi Rum ortodoks kilisesine büyük bir cür’et ve cesaret verdi. Kara küfür taassubu kabardı, şahlandı. Ve tecavüze geçti. Âdeta bir ültimatom şeklinde Ayasofyanın kiliseye tahvilini Türk Hükümetinden istedi. Kudurmuş kara küfür taassubunun taleb ve tekliflerine tercüman olan Atinada münteşir Akropulos gazetesi beş sütunluk bir başmakale neşretti. Bu makaleden naklolunan şu parçaları dikkatle okuyalım:

          “Samimiyete ve namuskârlığa aykırı soğuk bir düşünce ile hareket etseydik, Ayasofyanın iadesi hakkındaki talebimizi desteklemek için tarihi, dini ve hukuki sebepler ileri sürebilirdik. Fakat bu sebebleri unutuyoruz, reddediyoruz. İnkılâbçının yüksek ve çok önemli jestini hatırlıyoruz ve dostluğumuzun esaslaştırılmasını istiyoruz. Ayasofyanın Elen kilisesine iadesi, vukubulan büyük inkılâbın en parlak tezahürü olacaktır.

          Yunanistanın artık Doğuda iddiaları yoktur. Hepimiz bunu biliyoruz. Doğuda şimdi iyi komşularımız ve kıymetli dostlarımız vardır. Binaenaleyh, Ayasofyanın iadesi her Yunanlı tarafından bir tezadlar ve husumet teselli yeren doğuşu addedilecektir.

          Yunan nesilleri, halk şarkısının “Büyük Manastır” ve “Konstantin Paparigopulos’un “Hıristiyanlık dininin Partetonu” diye tavsif ettiği Ayasofyanın “yılların ve devirlerin geçişi” ile yine bizim olacağı hülyasiyle beslenmişlerdir. O zamanlar hülyalar başka, emeller başka, zihniyet savaşçı idi. Şimdi ise dostlar gibi konuşuyor ve dostluğumuzu sağlamlaştırmak için en iyi çareyi arıyoruz. Kraliçemiz bu tarihî ve pek şanlı kiliseyi müze olarak ziyaret etseler ne olacaktı? Resmi Türk ricali Patrikhanemizi ziyaret etmemişler midir? Bu hadise dostluğun en yüksek tezahürü olarak selâmlanmıştır.

          Son bir tavzihte daha bulunalım. Dostlarımızı Ayasofyayı bize iade etmeğe davet ederken millî bir taleb ve iddia ileri sürmüyoruz. Hayır.. Dostluğumuzun en yüksek tezahürünü bahşetmelerini ve Atatürkün eserini tamamlamalarını istiyoruz. Ayasofyaya hıristiyan ve Yunanlı sıfatiyle ve iki milleti sulh ve muhabbet yoluna şevkettiği için “Allah’ın hikmetine” dua edeceğiz.

          Hazreti Meryeme, annenin mahzun annesine okunacak ilâhiler altında efsaneler sönecektir.”

          Kara küfür taassubunun bu zünnarlı ve silindir şapkalı ültimatomu karşısında biz hiçbir heyecana kapılmıyarak, şimdilik, bu cür’et ve küstahlığın nereden geldiğini, ne gibi tarihî, siyasî ve içtimaî menşelere dayandığını tetkik etmek ve bundan büyük bir ibret almak ve mütenebbih olmak daha münasib olacağı kanaatindeyiz.

          Millî ve dinî varlığımız haricten ve dahilden, bilhassa dahilden bu derece sistematik ve mütevali bombardıman edildikten, dinî ve millî hüviyet kalemizde derin rahneler açıldıktan sonra kara küfür ordusunun hücuma geçmesini tabiî görmek icab eetmez mi? Hiç heyecana kapılmıyarak bu kara küfür ültimatomunun ruhu habisini tetkik edelim:

  1. Bu taleplerini desteklemek için dinî ve hukukî sebebler ileri sürebilirlermiş!
  2. İnkılâbçının çok yüksek ve çok önemli jestini hatırlıyorlarmış
  3. Ayasofyanın Elen kilisesine verilmesi büyük inkılâbın en parlak tezahürü olurmuş!
  4. Ayasofyanın iadesi husumet devrinin sonu olacakmış! (Demek iade edilmezse husumet devam edecek).
  5. Yunan nesilleri, asırlardanberi Ayasofya şarkilarile, bu ideal ile besleniyormuş!
  6. Kraliçe bu pek şanlı kiliseyi müze olarak değil, ortodoksluğun mâbedi olarak ziyaret etseler ne olurmuş?
  7. Ayasofyanın iâdesi hakkındaki talebleri, Atatürk’ün eserinin tamamlanması için imiş!
  8. Ayasofyaya hıristiyan ve Yunanlı sıfatile tekrar girerlerse Allah’ın hikmetine dua edeceklermiş!
  9. Hazreti Meryemin, an’anenin mahzun annesine okunacak ilahiler altında efsaneler sönecekmiş!..

          İşte sahipsiz kalan Ayasofya mâbedine hıristiyanlık böyle sahib çıkıyor ve Halk Partisi inkılâbının tamamlanması için Ortodoks kilisesine verilmesini istiyor. Acaba Ayasofyanın birinci merhalede müze, ikinci merhalede kilise olması hakkında Bulgaristanda toplanan “Bizans âsarını ihya” kongresinde bizim adı Türk Milletvekili bir taahhüde mi bulunmuştu? Halk Partisinin böyle bir taahhüde bulunup bulunmadığını yukarıda söylediğimiz Erkânıharbiye arşivlerindeki raporlar gösterecektir. Bu raporların neşri, tarihî bir hakikatin tezahürü için, pek isabetli bir iş olacak ve Halk Partisinin Türk Milletini hıristiyanlaştırmak hususunda ne gibi teşebbüslerde bulunduğu da meydana çıkmış bulunacaktır.

        Bu münasebetle kuvvetli rivayetlere ve şehadetlere göre, Halk Partisinin Türk milletini hıristiyanlaştırmak için gizli bir cemiyet teşkil ettiği hakkındaki teşebbüsü hakkında da resmi bir açıklama yapılırsa büyük bir tarihî bir sır da meydana çıkmış olacaktır. Bu sırrın bütün anahtarları müteşebbisler arasında bulunduğu söylenen Tevfik Rüştünün elindedir. Kâzım Karabekir Paşanın hâtıratı neşredilmeden evvel Tevfik Rüştü isterse ve işine gelirse bu büyük tarihî sırrı ifşa edebilir.

*    *

          Kara küfür taassubunun ültimatomuna karşı Türkiyenin bir Müslüman devleti olduğunu ve Müslüman kalacağını bütün cihana ilân eden muhterem Başbakanın vereceği en güzel cevab nedir bilir misiniz?

  • Derhal Ayasofya minarelerinden ezan seslerini âfaka yükseltmek!

          Büyük Fatihin şehametli torununa yakışan cevab budur. Tabii bu, büyük bir mazhariyet, büyük bir fazlı ilahîdir. Allah bu fazlu keremini dilediği kuluna verir. Temenni ederiz ki Adnan Menderes kulu Allahın bu lûtfu keremine mazhar olsun. Tevfik ve hidayet ancak Allahtandır.


[i] Bu adı Türk Milletvekilini Tevfik Rüştü pek iyi tanır.

[ii] Bu hususta Bulgaristanlı müteveffa Avukat Halil Beyin verdiği raporlar Ankara Erkânıharbiye arşivlerinde mevcuddur. Bu raporların neşri bütün hakikati meydana çıkaracak, Halk Partisinin Türk milletini nasıl hıristiyanlaştırmağa azmetmiş olduğunu gösterecektir.

Sebilürreşad, 6. Cilt 130. Sayı, Temmuz 1952, Sayfa 72