Düşüncemizin biricik gençlik kuruluşu Milli Türk Talebe Birliği’dir. Beş dönemdir yerli düşünceye bağlı kadrolar tarafından yönetilen MTTB, uzun ve soylu bir çaba sonucunda gençliğimizin karargâhı olmuştur. O gün bugündür MTTB, katıksız sağ düşüncenin bir eğitim alanı olarak çalışmaktadır. Yürüttüğü entelektüel çalışmayı, adi sokak hareketleriyle bulandırmadan, sebatla ve güvenle devam ettirmiştir. Onun aktüaliteye yenik düşmeden, bağlılarını sokağa dökmeden yürüttüğü bu hareket, hatta bazı sağcı çevrelerce de bir atalet ve güçsüzlük olarak yorumlanmıştır. Oysa MTTB, davayı geniş boyutlar içinde düşünme, taktik ve stratejisini diğer ideolojilere ve onların eylemlerine göre değil, bizzat kendi ülküsünün tabiatına uygun bir biçimde düzenlemenin idraki ve teennisi içindedir. Bu duruma “korkaklık” demek, en azından, sokaklardaki heyecanlı ve dehşetli gösterilere kapılarak aklı ve iradeyi ikinci plana itmek ve dava metodu içinde düşünme zahmetine girmemektir. Oysa mesainin tümünü gündelik telaşlara ayırmak, hesaplı ve dengeli yürümeye engeldir.

          Bir düşünce, kadrosunu tamamlamadan harekete geçerse kendisini bekleyen yer, yenilgidir. Güçlü bir aydınlar kadrosuna sahip olmayan, bir devrim hareketinin, başarıya ulaştığı nerede görülmüştür? Tamamlanmamış bir kadroyu harekete sürüklemek, yoğurt hayaliyle göle maya çalmaktır; tohumları, çorak bir toprağa serpmektir. Yanlış zaman hesaplamalarıyla, maceraya girmez aklı olan. Başarı gibi görülen küçük avantajlarla teselli olunmaya başlanır ve nefis de bundan haz duymaya alışırsa, ucu kaybedilir ana davanın.

          Biz, Tanzimat’tan beridir, iflah edilmemek için, başına örülmedik çorap bırakılmayan bir düşünce nizamının çocuklarıyız. Tamamen erimememiz, tükenmememiz, Allah’ın bir lütfudur ve lütfa bağlı olarak bir avuç inanç kahramanın destanî direnişindedir. Atılan küçük küçük adımlarla bugüne ulaştık. Şimdi adımlarımızın arası daha genişlemiştir. Bu yürüyüş çok yakınlarda belki, bir koşuya dönüşecektir. Koşuya hazırlanmanın ön çalışmaları içindeyiz. Bu hazırlıklar bitmeden koşuya çıkamayız. Çıkarsak yazık olur bu kadar emeklere. Kaybedersek yeni baştan hazırlanmak, tekrar başlara dönmek zorunda kalırız. O da bırakılırsa…

          İşte bütün bu hesaplar içindedir MTTB. Onda, delikanlılığın heyecanıyla akıl olgunluğunun iç içe dengesini görüyoruz. “Gençlik, cinnetinden bir şubedir.” Buyruğunun gereğini kavramışlar, davanın asliyetine uygun bir strateji içine girmişlerdir. Ve aktüaliteyi de bu strateji içinde değerlendirmektedirler.

          İstanbul’un Fethi yıldönümü dolayısıyla düzenledikleri anma ve Ayasofya’nın ibadete açılması hususundaki girişimleri, bu stratejiye uygun, örnek bir davranıştır.

          Ayasofya’nın, Fatih’in vasiyetine uyularak, aslına döndürülmesini istemek, iyi bilinmelidir ki davayı şahdamarından yakalamış olmanın bir tezahürüdür.

          Ayasofya konusu, dostla düşmanı birbirinden ayırmanın, safları belirlemenin bir ölçüsüdür. Ruhundan köleliği silkip atmanın aktüel ölçüsü, bugün Ayasofya’dan yana olmakla beliriyor. Ayasofya bir mimari realite değil, bir idrak mihengidir. Ayasofya, ruhumuza nakşolmuş bir davanın anahtarıdır şimdi. Onun kapısını açınca, fetih görünür ancak.

MTTB’li genç, şimdi yeridir, selam sana!

Vur deyr-i küfrün üstüne rekz-i hilâl için

Gelmiş bu şeh-suvâr-ı cihangir aşkına

Ey leşker-i mübin-i zâmin o tebşir aşkına

Son savletinle vur ki açılsın bu surlar

Fecr-i hücum içindeki Tekbir aşkına

Yeni Devir, 29 Mayıs 1977