Sayın Ziyad Ebuzziya tarafından yazılmış bulunan “Ayasofya Dramı” başlıklı güzel bir yazıyı okuyucularımız herhalde okumuşlardır. Belgelerle ve bir incelemeye dayanan bu yazıda görülmektedir ki, Ayasofya’nın bir müze haline getirilişi belirli bir hükümet politikasının değil, birtakım gayretleşlerin oynadığı oyunların neticesidir. Bu oyunun içinde, ‘’laiklik’’ adı altında, din düşmanlığı değil, İslam düşmanlığı yatmaktadır. Çünkü yüzyıllar boyu cami olarak kullanılmış olan ve tarihimizin, şeref noktasını temsileden bu ibadethaneyi Yunan Ortadoksluğu’nun arzularına boyun eğerek müze haline getirmek, İslâm’a değil Hristiyanlık’a ‘’biat’’ etmekten başka bir şey değildir. Başkasının dinini kendi dinimize tercihtir.
Şunu bilhassa belirtmek isteriz: Yunan’dan çekinerek Ayasofya’yı İslâm ibadetine açmaktan kaçınmak, Türkiye’nin egemenlik ve bağımsızlığı üzerine Yunanistan’a ‘’ipotek hakkı’’ tanımak demektir. Ne zaman Ayasofya söz konusu olsa, Yunanistan hemen sesini yükseltmekte ve bizde bu sese kulak vermekteyiz. Yunanistan bu hakkı nereden almaktadır? Hangi milletlerarası antlaşma Yunanistan’a Ayasofya hakkında konuşma yetkisini vermektedir? Yunanistan’ın bu yetkiyi nerden ‘’bulduğunu’’ biz söyleyelim .Türk hükümetlerinin şimdiye kadar gösterdiği pısırıklıktan, Hükümetlerimizin, bu konuyu kendisinin tamamen bir ‘’iç işi’’, bir dahili meselesi sayıp, cesaretli bir adım atamamasından.
Yunanistan’a artık şunu anlatmamız gerekir ki, Fener Patrikliği’nin İstanbul’da bulunması dahi, hiçbir antlaşmaya dayanmayıp, sadece Türkiye’nin “lûtfundan” kaynaklanmaktadır. Fakat Patrikhane dahi Türkiye üzerinde bir “ipotek” olarak kullanılmaktadır. Kanserli tümör gibi gittikçe tehlikeli bir durum almakta olan bu gidişe, artık bir dur demek gerekir.
Bu konuda atılacak ilk adım da, Ayasofya’yı ibadete açmaktır. İslam ibadetine. Yalnız bu caminin isminin değiştirilmesi gerekir. Hristiyan ismi ile cami olmaz. Bu caminin ismi “Fetih Camii” olmalıdır. Çünkü Ayasofya’nın cami yapılması, fethin bir sembolü ve İstanbul’un “Türkleşme”sinin ilk büyük adımıdır. Zaten Ayasofya’nın ‘’camileşmesi’’ İstanbul’un Fethini sembolize ettiği içindir ki, Yunanlı da fethin intikamını canlı tutmak amacı ile Ayasofya isminin muhafazasına ve cami olarak kullanılmasını engellemek suretiyle “kilise” vasfının devam ettirilmesine çalışmaktadır. Ayasofya onlar için “megalo idea”nın en büyük temsilcisidir. Yunanlı için Ayasofya adının muhafazası ve İslâm ibadetine kapalı tutulması, fethin inkârı, fethin tanınmamasıdır. Onlar için Ayasofya’nın aynen muhafazası, İstanbul’un “Bizans”lılığının en büyük delilidir. Dolayısiyle, bir cami olarak Ayasofya’nın isminin değiştirilmesi, Yunanlı’nın bu ümidine öldürücü bir darbe olacak, fakat kangren olmuş bir yarayı da kesip atacaktır.(*)
Prof. Dr. Fahir Armaoğlu, Tercüman, 27 Nisan 1988.